Bireysel Farklılıklar ve Psikoloji



Bireysel farklılıklar psikolojinin konusu olarak ele alındıktan sonra, insanı anlama amacıyla sistemli şekilde incelenmeye başlanmıştır.
Bireysel, Bireyler Arası ve Birey İçindeki Farklılıklar: Kişiler birbirine benzemediği gibi, kişinin kendi içindeki özellikleri ve davranışları da farklıdır. Kişilerin devimsel, dil, problem çözme, zihinsel süreçler, duygular, öğrenme özellikleri birbirinden farklı olur. Psikolojide önemli başarımlardan birisi her kişinin davranışlarındaki değişmeye rağmen değişmez davranışları (zeka, kaygı, dikkat gibi) belirlemek ve ölçmek için yöntemlerin geliştirilmiş olmasıdır.

Kişinin kendi içindeki her bir davranışında oluşan farklılaşmanın kaynağı kişinin beden yapısıyla etkileştiği çevredir. Kişinin davranışı karmaşık bir şekilde etkileşen yapısının bölümleriyle ve onun dışındaki bağlamlarla bağlantılıdır. Sadece bir özelliğiyle diğerlerinden farklı olma olan bireysel farklılık, bir çok özelliğiyle diğerlerinden farklı olma bireyler arası farklılık ve bireyin birçok özelliğinin kendi içindeki farklılıkları bireyin içindeki farklılıktır.



BİREYSEL FARKLILIK: İnsanın değişmez özelliklerinden sadece birini dikkate alarak kişinin bir özelliğiyle diğerlerinden farklı olduğunu belirtir. Engelli çocukların engellerine göre sınıflandırılmasında bireysel farklılıklar kavramından yararlanılmıştır.

BİREYLER ARASI FARKLILIK: Çocuğun diğer çocuklardan birçok özelliğinin farklı olduğunu belirtir.

BİREYİN İÇİNDEKİ FARKLILIKLAR: Çocuğun kendi içindeki yeterliliklerini ölçerek ve ölçülen beceri ve yeteneklerini kendi aralarında karşılaştırarak betimlemedir.

ÖZEL GEREKSİNİMLİ ÇOCUK: Bireyler arası farklılıklarına bakıldığında özel gereksinimli çocuk bir çok özelliğiyle normal çocuk gibidir. Ancak bazı özellikleriyle onlardan farklıdır. Özel gereksinimli çocuklar için eğitim programlarının planlanmasında bireyin kendi içindeki farklılıkları göz önüne alınmaya başlanmıştır.

ENGELLİLERİN GELENEKSEL SINIFLANDIRILMASI: Geleneksel sınıflama özel gereksinimli çocukların yetersizliğe göre sınıflandırılmasını önerir. Çocukların yetersizliklerine bakılarak sınıflandırıldığında homojen küme oluşturacağı düşünülür. Ancak görme, işitme, zihinsel yetersizliklerine göre çocuklar sınıflandırıldığında bu kümeler yetersizlikleri, öğrenmeleri, gelişmeleri bakımından homojen olmaz.
ZİHİNSEL SAPMALAR: Zeka ölçeğinde düşük düzeyde performans gösterenlere zihinsel gerilik etiketi, yüksek performans gösterenlere üstün zekalı etiketi verilir.

ÜSTÜN ZEKALI ÇOCUK: Normal çocuktan pek çok özellikleriyle farklıdır. Gelişim alanlarında büyümesi farklıdır. Okulda özel düzenlemelerin yapılmasına gerek vardır.

ZİHİN ENGELLİ ÇOCUK: Boy, ağırlık, işitmesi, görmesi normaldir. Ama sosyal, dil, zihinsel bakımdan ortalama akranlarından farklıdır. Okulda akademik, dil, sosyal becerilerin geliştirilmesine yönelik özel düzenlemelerin yapılmasına gerek vardır.

İŞİTME ENGELLİ ÇOCUK: Boy, kilo, görmesi normaldir. Zeka yaşı normal sınırlar içindedir. En düşük puanı işitme ve dil testlerinden alır. Bu özelliğiyle yaşamak zorundadır. Eğitim programındaki düzenlemeler, dil ve iletişim becerilerini geliştirmesi ve kendi içindeki farklılıklarını dikkate almayı gerektir.

GÖRME ENGELLİ ÇOCUK: Ortalama akranlarından çok az farklılaşır. Hareketlerinde bağımsızlık kazandırmak için bağımsız hareket etme ve akademik alanlarda gelişimi için dinleme becerilerinin kazandırılmasına ve okumayı öğrenmesi için kabartma yazıyla okuma ve yazma becerilerinin kazandırılmasına gereksinimi vardır. az gören olarak etiketlenen çocuk, gelişme örüntüleri bakımından ortalama çocuk gibidir. Okul uygulamalarındaki değişiklikler ve öğretim materyallerindeki uyarlamalar kör çocuklar için yapılanlar kadar köklü değildir.

KONUŞMA ENGELLİ ÇOCUK: Ortalama akranlarından farklı olmadığı gibi gelişim alanlarında da farklılık görülmez. Büyümesinde konuşmasının dışında dikkati çeken farklılıklar gözlenmez.

ORTOPEDİK ENGELLİ ÇOCUK: Hareket etme yetenekleri sınırlı olan çocuktur. Okuldaki akademik becerilerde bir gerilik gözlenmez. Diğer çocukların öğrendiği gibi öğrenir. Beyin zedelenmesinden etkilenerek bacaklarını ve ellerini kullanamayan çocuklarda çoğunun dilleri de etkilenmiştir. Zihinsel gerilik ve diğer yetersizliklerden de etkilenmiş olabilir. Bu çocukların gelişimleri ortalama akranlarından önemli ölçüde farklıdır. Özel gereksinimleri için farklı önlem ve düzenlemelerin yapılmasına gereksinim vardır.

DAVRANIŞ BOZUKLUĞU GÖSTEREN ÇOCUK: Saldırganlık, içine kapanıklık, karşı koyma gibi davranışlardır. Bu davranışları gösteren çocukların zeka bölümleri düşük olabileceği gibi yüksekte olabilir. Bu sınıflama içinde nörotik ve psikotik çocuklar yer alabileceği gibi daha hafif duygusal sorunu olan çocuklar ve suçlu çocuklar yer alır. Okul programlarında birebir çalışma şeklinde uyarlamalara ve geri olduğu akademik alanlarda performansına göre öğretim programlarının düzenlenmesine gereksinimi vardır. davranış bozuklukları daha şiddetli olduğunda özel sınıf düzenlemeleri düşünülebilir.

ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ GÖSTEREN ÇOCUK: Bu sınıflama bireyin kendi içindeki farklılıklarının ölçülmesiyle ortaya çıkan bir sınıflamadır. Bu sınıflama içine giren çocuklar birbirinden çok farklıdır. Ortak yanları ise büyümeleri sırasında gelişim alanlarında kendi içinde farklılık göstermeleridir.
DAVRANIŞ FARKLILIKLARI: Bireysel farklılıkların kaynağı olarak görülen yetersizlikler davranış farklılıklarına yol açabilir ve farklılaşan etkileri olabilir. Yetersizlikten etkilenmiş yada etkilenmemiş tüm insanların gösterdiği davranış ve davranış farklılıklarını açıklamaya ve değiştirmeye yönelik kuram ve yaklaşımlar vardır.

PSİKANALİTİK GÖRÜŞ:
Psikanalitik kurama göre insanın davranışını anlama bilinç dışında kalanların özellikle içsel süreçlerle çözümüyle olasıdır. Freud insanın davranışlarının belirleyicisi olarak gördüğü kişiliği, birbiriyle bağlantılı ve ilişki içinde olan id, ego, süperego olarak belirtmiştir.

PSİKANALİTİĞİN TEMEL SAYITLILARI:

NEDENSELLİK: Çevremizde olan her şeyin bir nedeni vardır.
TEKNİK
MENTAL ENERJİ
DEVAMLILIK PRENSİBİ VE TEKRAR DÜRTÜSÜ

EKONOMİ PRENSİBİ: Organizma tüm eylemlerini en az, en ucuz, en zahmetsiz şekilde yapmak ister. Enerji israf edilmez, enerji yok olmaz. Vücuttaki enerji değişebilir, birikebilir, başka alanlara kaydırılabilir. Enerjinin dışa vurumu engellenirse bu enerji başka kanallar arar.

ZEVK HAZ PRENSİBİ: Organizma haz arar. Dengelilik hali organizmayı mutlu kılar. Bir ihtiyaç olduğunda gerginlik oluşur ve organizma bunu örtmeye çalışır. Vücuttaki enerjinin birikmesi, saklanması huzursuzluk doğurur.

TOPOGRAFİK KURAM: Bilince gelmeye hazır olay ve olguların olduğu alan

BİLİNÇALTI: Bilinçteki algılanan olayların dışındaki olay ve olguların olduğu yer

YAPISAL KURAM: İd, ego ve süper ego insan kişiliğini oluşturur.

İD: Kişiliğin temel sistemidir. İd kalıtımla gelen içsel dürtüleri içerir. İçsel dürtülerin, ego ve süper egonun enerji kaynağıdır. İçgüdüleri İçeren ruhsal enerji kaynağı olan haz ilkesine göre davranan benliğimiz. (kişiliğin biyolojik bölümü).

EGO: Varlığı organizmanın gerçek nesnel dünyayla alışverişe geçme gereksiniminden kaynaklanır. İdi denetleyen kişiliği gerçekçi yürütme organı. (kişiliğin psikoloji bölümü). EGONUN İŞLEVLERİ:
Benlik enerjinin boşalması sırasında gösterilecek eylemleri yönetir.
Enerjinin boşaltılması için çevredeki hangi nesnelerle ilişki kuracağını seçer.
Hangi iç tiplerin ne biçimde doyuma ulaşacağına karar verir.
Üst ve alt benlikten gelen istekler için olumlu çözüm yolları bulur.
Kişinin ve neslin devamı için alt benliğin enerjisini yönlendirir.

SÜPEREGO: Ahlaksal ülkü yada bilinçtir. İçimizdeki yargıç, kusursuz olmaya çalışan egoyu denetleyen üstbenliğimiz. ( kişiliğin ahlaki bölümü).
SÜPEREGONUN İŞLEVİ:
İd den gelen içsel tepkileri bastırmaktır.
Benliği gerçekçi amaçlar yerine törel amaçlara yöneltmeye ikna etmeye çalışır.
Kusursuz olmaya çabalar.

YAŞAM İÇGÜDÜSÜ: Bireysel yaşamın ve insan ırkını sürekliliğini sağlar. Açlık, susuzluk ve cinsellik bu sınıflamaya girer. Yaşam içgüdüsünü çalıştıran enerjiye libido denir.

ÖLÜM İÇGÜDÜSÜ: Ölüm İçgüdüsünün önemli bir türevi saldırganlık dürtüsüdür. İnsanın kendini yok etmeye yönelik yıkıcı eğilimlerini yaşam içgüdüleri engeller.

GERÇEKLİK İLKESİ: İhtiyaçların giderilmesi için uygun bir nesne buluncaya kadar gerilimin boşalımının ertelenmesi anlamına gelir. Gerçeklik ilkesi ve haz ilkesi birbirini tamamlar. Bazı hallerde organizma o anki haz alanlarından vazgeçip hazzı erteleyebilir. Gelecekte daha uygun alanlardan haz almayı amaçlar. Kısaca haz almak yada acıdan kaçınmak için bireyler daha kısa vadeli çıkarlarını erteleyebilirler. Daha uzun vadeli çıkarlara yönelebilirler.

FREUD PSİKOLOJİSİNE ELEŞTİREL BAKIŞ:
TEMEL ELEŞTİRİ: Freud Psikolojisinin ileri sürdüğü temel sayıtlıların deneylerle araştırılması imkansızdır. Freud’un insan modelinin bilimsel olmadığı yönünde eleştiriler vardır.

DİĞER ELEŞTİRİLER:
Freud’un psikolojisinde hiç değinmediği alanlar vardır. (idrak, algı)
İnsan yaşamında çevresel etmenlerin rolü hemen hiç hesaba katılmamıştır. Daha çok biyolojik ve organik etmenlere önem verildiği görülmektedir.
Libidinal enerji kaynağı çok eleştirilmiştir.
Yaşamın ilk yıllarındaki deneyimlerin bütün kişiliği etkilediği düşüncesi eleştirilmiştir.
Freud’un ileri sürdüğü denge ilkesi ve insan davranışlarının doğadaki yasalara göre işlediği temel sayıtlısı, insanı çok fazla mekanik bir varlık olarak ele aldığı eleştirisine neden olmuştur.
Haz prensibi de eleştiri almıştır. Hazzın ne olduğu tam olarak anlatılmadığı öne sürülmüştür.
Ölüm içgüdüsünün temel içgüdü olduğunu öne sürmüştür. Bu da eleştirilmiştir. Hem yaşam içgüdüsünün hem ölüm içgüdüsünün çelişkili olduğu söylenmiştir.
Bilinçdışının varlığı da eleştirilmiştir. Bunun kanıtlanamayacağı, bilimsel olmadığı söylenmiştir.

BAZI TEMEL KAVRAMLAR:
KAYGI: Benlik tarafından denetim altına alınamayan içten yada dıştan gelen tehdit edici güçler sonucu ortaya çıkan duygudur.

GERÇEKLİK KAYGISI: Dış dünyadaki gerçek tehlikelerle karşılaşıldığında duyulan korku ve kaygıdır.

NEVROTİK KAYGI: İç tepkilerin denetimini yitirerek cezayla sonuçlanacak davranışlarda bulunma korkusu.

TÖREL KAYGI: Kişinin kendi vicdanından korkması.

BASTIRMA: Tehdit eden istekleri bilinçten uzaklaştırarak bilinç altına atıldığı savunma mekanizmasıdır.

KARŞIT TEPKİ GELİŞTİRME: Duygu ve düşünceleri gerçekte olduğunun tam karşıtı gibi algılamadır.

YANSITMA: Kişinin kendi duygu ve düşüncelerini başkasına mal etmesi.

CİNSEL GELİŞİM DÖNEMLERİ:

ORAL DÖNEM (0-1 YAŞ): Doyum sağlama ağız etrafında odaklanır. Oral dönem çocuğun annesine en çok bağımlı olduğu dönemdir. Bu dönemdeki başarısızlıklar kişinin benliğinin gelişmesine rağmen bağımlı olma eğilimi yaşam boyu sürer.

ANAL DÖNEM (1-3 YAŞ): Doyum sağlama boşaltma organları etrafında toplanır. Bu dönemdeki başarısızlıklar çocuğun ileride tutucu, cimri olmasına, dağınık olmasına neden olabilir.

FALLİK DÖNEM (3-6 YAŞ): Doyum sağlama cinsel organlar etrafında toplanır. Bu dönemde oidipal karmaşa görülür.

LATENT DÖNEM (6-11 YAŞ): Çocuğun okula başladığı dönemdir.çocuk önceki dönemleri başarıyla atlattıysa kendisini aynı cinsteki ebeveynle özdeşleştirir.

GENİTAL DÖNEM (11-18 YAŞ): Ergenlik döneminde çocuğun karşı cinsle ilgilenmeye başladığı dönemdir.

DAVRANIŞÇI YAKLAŞIM:
İnsan davranışlarından pek çoğunun belli bir ortamda verilen uyaranlara gösterilen tepkilerle öğrenildiği düşünülür. İnsan davranışları öğrenmeyle kazanılır. Davranışçı yaklaşım insanların gözlenebilen davranışlarını konu edinir. İnsan davranışları uyaranlara verilen tepkilerdir. Davranışçılar içgüdünün incelenemeyeceğini, bilime konu olamayacağını düşünürler. Onlara göre şartlanma yoluyla öğreniriz. Davranışçılara göre kişilik alışkanlıkların toplamıdır. Davranış bozuklukları da yanlış öğrenilmiş davranışlardır.
Freud’un aksine davranış değiştirme sırasında analiz yapılmaz. Davranışların ortaya çıkmasında hangi pekiştireçlerin rol aldığı araştırılır.
İlk davranışçı kuramcılar ruhsal olarak kalıtımı kabul etmemekteydiler. Davranışçılara göre koşullanma davranışla, şartlanma ile oluşur.
Davranışçı görüş pozitivizm olarak bilinen felsefi hareketten etkilenmiştir. Davranışçı yaklaşımın oluşumunda ikinci önemli katkı Darvin’in çalışmalarıdır.
Skınner Operant Şartlanmayı ortaya çıkarmıştır.
Davranışçı görüş açısından bakan psikologlar:
Uyumsuz davranışı belirleme
Uyumsuz davranışın öğrenilme süresini öğrenme
Uyumsuz davranışı gidermek için öğrenme kuramından yararlanma

DAVRANIŞÇI YAKLAŞIMIN TEMEL SAYITLILARI:
Davranış kişinin çevresinin ürünüdür.
Çevresel etkileşim davranış değiştirmek için önemli bir anahtardır.
İnsanın kişiliği olumlu ve olumsuz davranışların bütünüdür.
Bir psikolog doğrudan doğruya açık davranışlarla uğraşır.
Öğrenilmesi ve değiştirilmesi gereken davranışların belirlenmesi davranışçı psikologlar için teşhis anlamına gelir.
Bu kuramla çalışan psikologların kullandığı teknikler: operant şartlanma, taklit, ters yönde şartlandırma, duyarsızlaşma, sistematik şartlandırma, klasik ve edimsel koşulama, sosyal öğrenme.

KLASİK KOŞULLAMA: Pavlov ve Watson’un örnekleri klasik koşullama olarak bilinir. Koşulsuz uyaranın nötr uyaranla eşlenerek, nötr uyaranın koşullu uyaran özelliği kazanarak tepkiyi ortaya çıkarması klasik koşullamadır. Davranış terapistleri uyumsuz tepkileri yıkarken, yerlerine olumlu koşullu tepkileri oluşturma üzerinde dururlar.

DAVRANIŞÇILIK: Sadece gözlenebilir davranışların incelenmeye alınması ve bunların öğrenilerek kazanılması davranışçılık olarak bilinir.

ÇAĞRIŞIMCILIK:
ETKİ YASASI: Doyum yaratan herhangi bir eylem ortamı çağrıştırırsa, eylemin oluşma olasılığı daha önceki oluşma olasılığından daha yüksektir.

UYGULAMA YASASI: Belli ortamda yapılan tepki ortamı çağrıştırırsa o ortam tepkinin oluşumuna zemin hazırlar.

EDİMSEL KOŞULLAMA: Refleksif davranımlardan çok istemli davranışlar olarak bilinen edimlerle ilgilidir. Davranışları uyaranların izleme ve geri çekmelerine bağlı olarak tepkilerin öğrenilmesini sağlayan pekiştireç ve cezalar edimsel koşullama olarak bilinir. İnsan davranışını değiştirmek için pekiştirme ve ceza ilkelerinin kullanılması, davranış değiştirme olarak bilinir. Edimsel koşullama ilkeleri tüm insanlar için geçerlidir.

MODELLE ÖĞRENME: Modelin yapmış olduğu davranışın yada tepkinin gözlenerek yapılmasının öğrenilmesidir.

GÜDÜLEME – HAREKETE GEÇİRİCİLER: Davranışçı yaklaşıma göre davranışların oluşumu ve sürmesi büyük ölçüde çevresel olayların harekete geçirdiği varsayılır. Temel biyolojik arzulardan açlık, susuzluk davranışın temel güdüleyicileridir.

OLUMLU PEKİŞTİRME: Davranışı izleyen olay, o davranışın oluşum sıklığını arttırsa davranışın sonucu olan bu izleyen olaya olumlu pekiştireç, ve bu sürece de olumlu pekiştirme denir. İnsan davranışlarından pek çoğu olumlu pekiştirme sonucunda öğrenilmiştir.
OLUMSUZ PEKİŞTİRME: Genellikle hoşa gitmeyen çevresel olayları kaldıran yada şiddetini azaltan davranışın oluşum sıklığı artar. Bu sürece olumsuz pekiştirme denir.

CEZA: İzledikleri davranışların ileride oluşum sıklığını azaltan sonuçlara itici uyaran bu sürece de ceza denir. Ceza davranışı azaltan sonuçlarla davranışlar arasındaki belli ilişkiyi betimlemek için kullanılan teknik bir kavramdır.

SÖNME: Daha önce pekiştirilen davranış artık pekiştirilmezse, davranışın oluşum sıklığı azalır. Buna sönme denir.

UYARAN KONTROLÜ: Davranış öncesi uyaranla davranış arasındaki ilişkiyi betimler.

DİĞER ÖĞRENME ETKİLERİ:
Model olma davranışın nasıl yapıldığının gösterilmesidir. Şekil verme arzu edilen davranışa yaklaşan davranışın pekiştirilmesiyle yeni davranışın öğrenilmesi için kullanılır.

FARKLI OLMA: Davranışçı yaklaşımı benimseyenler, farklı davranışı, yanlış öğrenilmiş yada öğrenilmiş uyumsuz davranış olarak görürler.

TANILAMA: Davranışçı görüşü benimseyenlere göre tanılama, problem durumun tüm ilişkili boyutlarının benimsenmesi sürecidir. Problem durumu ile ilgili olarak çevrenin ve çocuğun davranışlarının betimlenmesine gerek vardır.

DÜZELTME ARAÇLARI: Tanılama sürecinin son aşaması düzeltme araçlarını listelemedir. İki düzeltme amacı belirtilebilir:
Ortamda olumsuz davranışların oluşum sıklığını azaltma
Ortamda olumlu davranışların oluşum sıklığını arttırma.

DÜZELTME TEKNİKLERİ: Amaç belirlendik sonra amaçların özelliklerine göre düzeltme tekniklerine karar verilir. Davranışsal düzeltme teknikleri doğrudan hedef davranışı arttıracak yada azaltacak şekilde düzenlenir.

ÇEVRENİN DÜZENLENMESİ:
Ortam değiştirme: Rahatsız edici uyaranı ortadan kaldırma. Uyumlu ortamı destekleyecek ortam hazırlama.
Öğrenciyi uygun olmayan ortamdan uzaklaştırma.
Olumlu pekiştirme modelleri oluşturma.

İZLERLİĞE DAYALI DÜZELTME TEKNİKLERİ:
Uygun tepkileri sembolle, bilgi verici dönütle pekiştirme.
Uygun olmayan davranışın pekiştirecini geri çekerek söndürme.
Cezayla uygun olmayan davranışı azaltma.
Az yeğlenen etkinliği çok yeğlenen etkinlikle arttırma.

EĞİTİM ORTAMINDA AVANTAJ VE DEZAVANTAJLARI: Davranışçı yaklaşım sınıf ortamında pek çok sorunun çözülmesinde kullanılabilir. Sorunlu davranışın davranış öncesi ve sonrası olaylarla ilişkileri açık ve belirgin olduğu durumlarda yaklaşımı uygulama çok kolaydır. Çoğu durumda olumsuz davranışı sürdüren pekiştirmeyi belirlemek güç olabilir. Davranışçı düzeltme teknikleriyle ağır düzeyde sorunları olan çocukların zor ve karmaşık davranışlarıyla oldukça başarıl olması davranışçı yaklaşımın en önemli başarılarındandır.

BİLİŞSEL PSİKOLOJİ
Öğrenmelerimizin doğrudan doğruya beyin yoluyla olduğunu söyler. Beynin çok başarılı bir mekanizma olduğunu savunur. Uyaranları önceki deneyimlerimize göre algıladığımızı ve onlara göre yorumladığımızı söyler. Bireyin aktif olduğunu söyler.

DAVRANIŞ REPERTUARI: Belli durumlarda nasıl davranacağımız konusunda bizde olan öğrenmelerdir. Uyaran çevremizin genişliği bizim daha fazla şema geliştirmemizi sağlar.

ABC KURAMI: İnsan davranışlarının nasıl değiştirilebilmesi gerektiği ve yapılandırılması konusundaki bilgiler
A— Olay
B— Olayla ilgili düşünceler / yargılar
C— Tepkiler / düşünceler
D— B’ye ait düşüncelerin irdelenmesi
E— Doğru tepkiler
Davranış bozukluklarının arkasında akılcı olmayan davranışlar vardır.

İNSANCIL PSİKOLOJİ
Fenomonoloji / Görüngü bilim / danışan merkezli davranış diye anılır. Herkesin algıladığı gerçek kendine özgüdür. Herkes kendi fenomonolojik alanına sahiptir. Bu alanı kendine göre algılar. Salt gerçekten bahsedemeyiz.

BENLİK: Bireyin ben kimim, neleri yapmalı neleri yapmamalıyım gibi sorulara verdiği cevaplar doğrultusunda kendine verdiği roldür.

İNSANA BAKIŞ (TEMEL SAYILTILAR):
İnsan tek, biricik, kendine özgüdür.
İnsan doğuştan kötü değildir. İnsan kendini gerçekleştirmeye eğilimli bir varlıktır. Kendini iyiye yönlendirme içerisindedir.
İnsan özgür bir varlıktır. İç güdüleri doğrultusunda tüm davranışlarını tayin eder.
Birey bir bütünlük içindedir.
Birey mantıklıdır.
Bireyin değişme arzusu vardır. değişime açıktır.
Birey kendine has öznel bir dünyaya sahiptir.
Birey bu fenomonolojik alanın etkisinde yaşar.

KENDİNİ GERÇEKLEŞTİRME: Bir olgunlaşma sürecidir. Organizmanın sınırlarını tanıması, üretme, probleme dönük yaşama, kendine yeterli olma, çevreden bağımsız olma, demokratik bir kişilik yapısına sahip olabilme, insanları önyargısız olduğu gibi, olumlu kabul etme, açık olma, insanlıkla özdeşim kurabilme, yaratıcı olmaya çalışma.

BEDENSEL FARKLILIKLAR
Bir veya birden çok organın işlevini yerine getirmemesi durumu ortopedik engeldir.
RUHSAL DUYGUSAL BOZUKLUK: bedensel rahatsızlıklar kadar kolay anlaşılmaz. Ağır ruhsal bozukluklara psikotik rahatsızlıklar denir. Hastanede bakım gerektirir, toplumla uyumu yoktur. Hastane bakımı gerektirmeyen, zaman zaman ortaya çıkan rahatsızlıklar Nevrotik rahatsızlıklardır. Psikotik rahatsızlıklarda hastalığın seyri başka hastalıklara kayabilir. Baştan konan teşhis başka bir hastalığa çevirebilir. Bedensel rahatsızlıklar iyileştirilebilir fakat ruhsal bozuklukların tedavisi kesin değildir.bazılarının tedavisi yoktur. Bedensel rahatsızlıkların ortaya çıkışında belirli mikropların etkisi vardır.ruhsal rahatsızlıkların bir kısmı mineral eksikliğinden kaynaklanabilir. Bazı ruhsal hastalıklarında hiçbir sebebi, virüsü, mikrobu yoktur. Ruhsal bozukluklarda bilişsel sistemler bozulduysa tedavi daha zordur. Psikoterapiler işe yaramayabilir. Ağır ruhsal hastalıklarda uygulanan metotlardan biri elektro şoktur. Böylece kişiye geçmişi unutturulabilir.bu uygulandığı zaman hasta 2-3 ay hiçbir şey hatırlamaz. Daha sonra her şey hatırlanır. Yani düzelme geçicidir.

İNSANIN RUHSAL DENGESİNİN BOZULDUĞU NASIL ANLAŞILIR?
Yemek düzeninin bozulması
Uyku düzeninin bozulması
Halsizlik
Bilişsel sistemlerde bozulma
İçe kapanma, sosyal ilişkilerde bozulma
Yaşama sevincinin azalması

İYİ RUH SAĞLIĞINA SAHİP OLMAK İÇİN NE YAPILMALI?
Yaşamı planlayabilme becerisine sahip olma
Zaman ve para yönetimini sağlama
Örnek olaylardan sonuç çıkarma
Kendini bilme
Yaşanan sevinç ve üzüntülerin içe atılmaması
Hayır diyebilmeyi öğrenme
Hoşa giden faaliyetler yapma
Stres kaynaklarından uzaklaşabilme
Yaşamın doğal akışı sırasında karşılaşılabilecek olağan dışı durumlara karşı ruhsal bakımdan güçlü olma.

CİNSİYET FARKLILIKLARI
DOĞUMDAN İTİBAREN ORTAYA ÇIKAN FARKLILIKLAR:
Cinsiyet için farklı renkler seçilir.
Oyuncaklar farklıdır.
Bazı toplumlarda erkekler daha çok önemsenir.
İnce kas becerileri kızlarda daha yoğundur. Erkekler daha çok güç gerektiren işlerde iyidir.
Genel yetenek bakımından kızlar daha duygusal ve estetiklerdir. Erkeklerin matematik işlerde ve mantıki işlerde daha yetenekli oldukları düşünülmektedir.kızlar daha çok sözel yetenek gerektiren daha çok konuşmaya dayalı işlerde beceriklidirler.
Mekanik yetenekler erkeklerde daha iyidir.